Darwin'in "dünyanın en harika bitkilerinden biri" dediği Venüs sinekkapanını (Dionaea muscipula) konuştuk. Bitkilerin hareket gücü, evrim çalışmalarından öte, fantastik kurgularda insan yiyen bitki hikayelerinin de ilham kaynağı bir bitki.
Bataklıklarda bitkilerin ihtiyacı olan azot ve fosfor gibi minerallerin az olduğu topraklarda büyüyen etçil bitkiler, -Darwin'in de gözlemlediği gibi- avlarını tuzağa düşürüp, öldürüp sindirerek eksik besini hayvanlardan almalarını sağlayan adaptasyonlar geliştirmiş.
Bugün dünyada bu özel adaptasyon paketine sahip 700'den fazla tür tanımlanmış. Antarktika hariç her kıtaya özgü etçil bitki türü var. Venüs sinekkapanı ise ABD'nin güneydoğusundaki sulak alanlarda, Carolina kıyı bataklıklarında yetişen, böcek ve örümcekgiller ile beslenen çok yıllık bir bitki. Yaprakların üzerinde, hemen her yaprakta olduğu gibi bitkinin hücrelerini uyarmak üzere özelleşmiş tüysü yapılar var. Bir böcek bu tüylere dokunarak uyarırsa, hızlı bitki hareketine ("rapid plant movement") sebep oluyor ve kendini tuzağın içinde buluveriyor. Sinekkapan bir yağmur damlasını ya da rüzgar hareketini böcekten ayırt edebilecek şekilde evrimleşmiş. Hareket oluşması için tüylerin farklı noktalarının düzenli olarak uyarılması gerekiyor. Tüylerin uyarımı belli bir eşiği aştığı anda hemen mekanizma tetikleniyor ve yaprak dokusu hızla gerilerek karşılıklı olarak kapanıyor. Nem, ışık, böceğin büyüklüğü, genel büyüme durumu gibi pek çok faktör giriyor devreye ama genelde 100 milisaniye içinde olup bitiyor her şey.
Sumiğferi (Utricularia), güneş gülü (Drosera rotundifolia), suibriği ve elbette Venüs sinekkapanı gibi etçil bitkiler, yüzyıllar boyunca doğa bilimcilerin ve botanikçilerin ilgisine mazhar olmuş. Ama Darwin'e gelinceye kadar böcekleri gerçekten beslenmek için hareket ederek avladığı bilinmiyordu. Darwin'in özel merakıdır etçil bitkiler... 1860'ta İngiltere'de bir fundalıkta güneş gülü (Drosera rotundifolia) ile karşılaştıktan kısa bir süre sonra şöyle yazmıştı:
"Drosera'yı dünyadaki tüm türlerin kökeninden daha çok önemsiyorum."
Eylül 1860'a kadar güneş gülüyle birlikte Venüs sinekkapanı üzerinde de çalışır. Darwin bu esrarengiz etçil bitkilerle yaptığı titiz deneyleri 1875 yılında Insectivorous Plants / Böcekçil Bitkiler eserinde yayınlamış ve geniş yankı uyandırmıştı. Öte yandan Venüs sinekkapanından ve onun ölüm saçan tuzağını incelemekten zevk alan bir tek Darwin değildir. Gerçekten de bu bitkilere olan hayranlığını büyükbabası Erasmus Darwin'den almış, sonra onun çalışmalarını da oğlu Francis Darwin kendi bulgularıyla bir sonuca ulaştırmıştı.
Erasmus Darwin'in iki bölümden oluşan The Botanic Garden / Botanik Bahçesi şiirinin (1789) ikinci yarısında kendi botanik notları ve gözlemleriyle birlikte "Linnaean" sistemini anlatmaya çalışmıştı. Bitkiler üzerine mitolojik ve fizyolojik tartışmayı şiir dizeleri ve teknik dipnotlar aracılığıyla dikkatle dokuyarak hem genel okuyuculardan hem de botanik uzmanlarından oluşan geniş bir kitleye hitap ediyordu. Erasmus bu eserinde Drosera'nın, yani güneş güllerinin "viskoz malzemesini" yalnızca "küçük böceklerin yaprakları istila etmesini" önleyen bir mekanizma olarak değerlendirmiş ve kapsamlı notlarında Venüs sinekkkapanıyla ilgili ayrıca şunları yazmıştı:
Dionaea Muscipula'da böceklerin yağmalanmasını önlemek için daha da harika bir düzenek vardır: [...] o kadar sinirli ki, bir böcek üzerine süründüğünde katlanıyor, onu ezerek ya da parçalayarak öldürüyor.
Erasmus, sinekkapanın tırnak içinde bu "sinirli" davranışına ilk elden 1788'de Derbyshire, Ashburn Hall'da tanık olmuş. Ardından yazar ve botanikçi Maria Elizabetha Jacson (1754-1842)'dan sinek kapanının renkli bir resmini yapmasını istemişti. Jacson da daha sonra, Sketches of the Physiology of the Vegetable Life / Bitkisel Yaşamın Fizyolojisinin Eskizleri (1811) makalesinde bu etçil bitkiye dikkat çekecekti. Venüs sinekkapanının çoğu 18. yüzyıl çizimleri - Erasmus Darwin'in metninde yer verilen de dahil olmak üzere - James Roberts'ın orijinal levhası model alınarak çizilmiş.
Charles Darwin, etçil bitkilerin ölümcül hareketi üzerine 1860 yılında düşünmeye başlamış. Bu bitkilerle ilgili çalışmasını kolaylaştıranlar arasında Amerikalı doğa bilimci Mary Treat (1830-1923) ve Joseph Dalton Hooker (1817-1911) da vardı. Darwin'in yakın arkadaşı olan, daha sonra Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri'nin yöneticiliğini babasından devralacak olan Hooker, ona bol miktarda canlı örnek sağlamış. Dünyanın farklı köşesinden muhabirler ağı ve Kew'in küresel kaynaklarıyla donanmış olan Darwin, bu sayede Down House'un arka bahçesindeki serasında bitki etçilliği üzerine ayrıntılı araştırmalar yapabilmiş. Aslında Darwin'in biyoloji üzerindeki kalıcı etkisinin önemli bir yönü, Venüs sinek kapanı ve diğer etçil bitkiler üzerinde evrimsel adaptasyonu inceleyen çalışmalarına temellendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Francis Darwin kendi deneylerini yürüterek kitabın bitki etçilliği üzerine bulgularını daha da geliştirmeye çalışır ve 1888'de gözden geçirilmiş ikinci baskıyı yayınlar. Sonraki yıllarda bu bitkilerle ilgili bilimsel bilgi çoğaldıkça, onların bu yırtıcı davranışlarına dair kültürel heyecan da artar. Bitkisel krallığa ait organizmalardan değil, etçil hayvanlardan beklenen bu özellikler, 19. yüzyılın sonlarında bilim insanlarına olduğu kadar sanatçıların ve kurgu yazarların çalışmalarına da ilham kaynağı olur, insanların hayal gücünü harekete geçirir.
En güzel çiçek kitaplarından biri olan Robert Thornton'un The Temple of Flora adlı kitabında da dramatik bir manzara içinde Venüs sinekkapanı illüstrasyonu var. Bir bataklık manzarası bu; kompozisyonun sol alt köşesinde kokusuyla leşle beslenen tozlayıcıları kendine çeken benekli mor kokarca lahanası (Symplocarpus foetidus); onun üzerinde yükselen boru biçimli yapraklarıyla sarı-yeşil sürahi bitkisi (Sarracenia flava) ve beş taç yapraklı çiçekleriyle bir Venüs sinekkapanı görünüyor. Avlarını cezbetmek, yakalayıp sindirmek için tüyler ürpertici mekanizmalar kullanan bu etçiller, biraz da o fantezileri harekete geçirecek biçimde dramatik bir sahne içinde kurgulanmış.
Sherlock Holmes'un yazarı Arthur Conan Doyle (1859–1930) da 1880'de yazdığı The American's Tale hikayesiyle bu etçil bitkiyi fantastik bir canavara dönüştürerek sinekkapanı çılgınlığına hatırı sayılır bir katkıda bulunmuş. İlk olarak London Society dergisinin Noel özel bölümünde anonim olarak yayınlanan bu kısa Küçük Korku Dükkanı (1986) ve Triffids Günü müzikal, film ve televizyon uyarlamalarında yer alan uzaylı insan yiyen bitki hikayelerinin temellerini atmış (1962).
Küresel bitki ticaretini beslemek için ticari olarak yetiştiriliyor ama Dionaea muscipula'nın vahşi popülasyonları, habitat tahribi, kaçak avlanma, kirlilik ve antropojenik iklim değişikliği nedeniyle giderek daha fazla yok olma tehdidi altında... Tüm etçil bitkilerin neredeyse yarısı Uluslararası Doğayı Koruma Birliği'nin farklı risk kategorilerinde Kırmızı Listesi'ne giriyor.
Venüs sinekkapanı, egzotik mitler ve canavarlar için sonsuz ilham kaynağı olan bir doğal seçilim harikası. Bugün hâlâ dünyadaki hemen hemen her büyük botanik bahçesinin canlı koleksiyonlarında ve özel sergilerde her yıl milyonlarca ziyaretçiyi çekmeye devam ediyor.